Finansal enstrümanların kısıtlı olması, bölgesel gelişimi  olumsuz etkiliyor

Home / yazı dizisi / Finansal enstrümanların kısıtlı olması, bölgesel gelişimi  olumsuz etkiliyor
Finansal enstrümanların kısıtlı olması, bölgesel gelişimi  olumsuz etkiliyor

Tarıma Dayalı Sanayi Modeli – Sürdürülebilir Tarım ve Finans Sorunları. Türkiye tarım sektörünün kanayan yaralarına çözüm bulmak için üretilen projelerin temelinde finansmanın bulunması bu alandaki gelişimin de son derece yavaş olması sonucunu doğuruyor. Tarıma dayalı sanayi modeli odağına sürdürülebilir tarım konuyor, fabrikalar ile entegre bir yapıda hareket eden üretimi merkeze alan Türkiye tarım sektörü, finansal enstrümanlarda çeşitliliğin az olması ve hemen hemen her bölgede kaynakların kısıtlı kalması gibi etkenler nedeniyle öngörülen verimi de ortaya koymaktan uzak bir görüntü çiziyor.

Finansal enstrümanlar kısıtlı

Bu durum farklı tarımsal ürün desenine sahip bölgelerin de tarıma dayalı sanayideki gelişim hızının düşük kalmasına neden oluyor. Kimi bölgelerde tarıma dayalı sanayi daha hızlı bir gelişme gösteririken, kimi bölgelerde ise bu durum oldukça ağır ve aksak ilerleyen bir hal olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu gelişiminin düşük kalması ise verimli ve kaliteli ürün temininde sıkıntı yaşanmasının yanı sıra tarıma dayalı sanayide ulusal markaların kısıtlı sayıda kalmasına neden oluyor.

Tarıma dayalı sanayi modeli
Tarıma dayalı sanayi modeli

Tarıma dayalı sanayi modeli

Toprağını işlemek için suya, gübreye, makine ve ekipmana; ürettiği ürünü n katma değerini artırmak için birlik ya da kooperatifler yolu ile fabrikasyon üretime ihtiyaç duyuluyor. Çiftçinin, verimlik ve kaliteyi artırıcı projelerinde finansal kaynakların kısıtlı olması sorunun temel ayaklarından birini  oluşturuyor. Sorunun çözümü noktasında çoğu bölgede bir araya gelen birlik ya da kooperatif oluşumları yetersiz kalıyor.

Devletin tarım sektörüne uyguladığı teşviklerin rasyonellikten uzak ve bürokrasi ağırlıklı. Ayrıca çiftçinin kooperatifleşme sürecine sıcak bakmaması sıkıntıların da derinleşmesine neden oluyor. Söz konusu etkenler topraktan başlayıp pazarlamaya kadar tüm zincirin ağır aksak ilerlemesine neden oluyor. Çoğu bölgede ise sosyo ekonomik gelişmişlik seviyesi düşük kalıyor. Bu durum tarımdan uzaklaşarak, büyük kentlerde, büyük hayaller kuran işsiz genç nüfusun artmasına neden oluyor. Tarımda küresel oyuncu olma hedefine ilerlemek isteyen Türkiye için de üretim modellerinin sil baştan sorgulanmasına neden oluyor. Birbirini tekrar eden olaylar zinciri ise bölgesel gelişimin önünde teşkil ediyor.

Bölgelere göre finans durumu

Ege Bölgesi

Pamuk, üzüm, incir, zeytin ve zeytinyağı gibi geleneksel ürünlerin yanında son yıllarda başta süt üretimi olmak üzere hayvancılığın da öne çıktığı bölgede seracılık, su ürünleri ve süs bitkileri gibi katma değeri yüksek üretim alanları da gelişme gösteriyor. Bölgedeki ürün deseni incelendiğinde ise pamuk alanlarında bir daralmanın yaşandığı dikkatlerden kaçmıyor. Bölgedeki pamuk alanları son yıllarda 200 bin hektardan yaklaşık 80 bin hektara kadar geriledi.

Kuru üzüm ise bölgenin dünya üretiminde ikinci, ihracatında ise lider olduğu ürün grubu olarak öne çıkıyor. Fakat, son yıllarda arz miktarı ve fiyatındaki düzensizlik, piyasa dengesinin bozulmasına neden oldu. Kuru üzümde ihracata bağımlılık yükseliyor. Dünya piyasalarında başta İran olmak üzere rakip ülkelerde ise üretim artıyor. Yaş üzümde ise en büyük pazar olan Rusya ile yaşanan sorunlar kısa, orta ve uzun vadede önemli sorunları da beraberinde getirdi. Ayrıca, çekirdeksiz üzümde yoğun zirai ilaç kullanılması ve özellikle AB’de zirai ilaç kalıntı limitlerinin her yıl düşürülmesi sektörün sürdürülebilirliği üzerinde tehdit oluşturuyor.

Trakya’da üretim

Kuru incide ise son yıllarda üretim ve ihracat artışı görmek mümkün. Fiyatlar da üreticiyi memnun edecek seviyeye geldi. Fakat, başta hasat dönemindeki iklim koşulları olmak üzere ürün kalitesinde sorunlar yaşanıyor. Özellikle Aydın ilinde sayıları hızla artan jeotermal kuyularının incir kalitesini olumsuz etkilediği yönünde görüşler var. Bu durumun bilimsel ispatla ortaya konulmasını talep eden üretici, olumsuz bir durumun tespitinde de gereken yaptırımların uygulanmasını istiyor.

Bölgenin önemli ürün grupları arasında görülen zeytin ve zeytinyağı üretiminin ise arz açısından beklentilerin çok altında kaldığı belirtiliyor. 2000’li yılların ortalarında ağaç sayısında yaşanan artışın belirgin etkisi görülecek. Böylesine ilginç bir dönemden geçildiğini tespitini yapan uzmanlar, var-yok yılı oynaklığı azalmasına rağmen son üç ya da dört yılın ortalama sofralık zeytin ve zeytinyağı üretiminin beklentilerin altında kaldığına işaret ediyor. Son iki sezondur fiyatların üreticiyi memnun ettiği ancak bu fiyat seviyelerinde zeytinyağı ihracatının yapılabilmesi ve kişi başına iç tüketimin artmasının mümkün olmadığı tespitini yapan uzmanlar, tağşiş sorunun da halen devam ediyor olmasının haksız rekabeti körüklediğini iletiyor.

Marmara Bölgesi

Marmara Bölgesi’nin toplam yüz ölçümünün yüzde 32`si yani 2.3 milyon hektarını tarım alanları oluşturuyor. Bölgede 1.6 milyon hektar alanda, 239 bin kayıtlı çiftçi tarım sektörüyle uğraşıyor. Marmara Bölgesi`nin 2014 yılı toplam tarımsal üretim değeri yaklaşık 26.4 milyar lirayı buldu. Bölgenin 2015 yılı tarımsal ihracatı da yaklaşık 14 milyar TL civarında seyrediyor. Bölgede 2015 yılında verilen alan bazlı devlet destek tutarı ise 279 milyon lirayı buldu. Bununla birlikte bölgenin toplam bitkisel ve hayvansal üretim destek tutarı ise 1.4 milyar liraya erişti. Tarıma dayalı sanayi modeli marmara bölgesinde de gelişiyor.

Bölgede enerji tüketiminin kaynağı, sulama, kuraklık ve hayvancılık sektöründe meydana gelen ölçek sorunları dikkat çekiyor. Bölge üreticilerinin sorunlara çözüm noktasında ise üzerinde durduğu konuların başında yaklaşan kuraklığa karşı kaynakların verimli kullanımı kapsamında modern sulama sistemlerinin üreticiye kazandırılması talep ediliyor. Ayrıca  güneş enerjisinin de enerji tüketiminde tarımın sürdürülebilirliği ihtiyacını karşılayacağı görüşü hakim. Yine Türkiye’nin petrolden sonraki ikinci büyük ithalat kalemini oluşturan  yağ ve yağlı tohumların üretimi noktasında Marmara Bölgesi’nin alternatif olabileceğine dikkat çeken uzmanlar, bölgedeki sulama sistemlerinin yaygınlaşmasının ardından bu yönde bir adım atılabileceğine atıfta bulunuyor.

Trakya Bölgesi

ağırlıklı olarak buğday, ayçiçeği ve çeltik üretiminin yapıldığı bölgede son dönemde mısır ve mısır silajı gibi üretimler de yapılıyor. Söz konusu üretim deseninin yeter seviyede olmaması ise üreticinin ekonomik değer noktasında memnuniyetsizliği artırıyor. Bitkisel üretimdeki sıkıntılar ise üreticinin hayvancılık sektörüne yönelmesine neden oldu. Son dönemde verilen teşvikler sonucunda Trakya civarında çiftlik yatırımlarının arttığını görmek mümkün. Söz konusu kaymanın beraberinde ciddi tehlikeler getiriyor.

Bu konuya dikkat çeken uzmanlar, Türkiye tarım sektöründe üreticinin meyil ettiği bir alana topyekün yığılma gibi geleneksel bir alışkanlığın bulunmasının endişeleri artırdığını iletiyor. Nitelikli hayvansal üretimin bitkisel üretime destek verebileceğini belirtiyorlar. Fakat büyük ölçekli işletme ağırlıklı bir modelin ise tersine sonuç meydana getireceğini söylüyorlar. Uzmanlar, bu alandaki büyük ölçekli çiftlik oranının yüzde 30, aile işletmesi oranının ise yüzde 70 seviyesinde kalması gerektiğini altını çiziyor. Trakya da ise bu oran şu an yüzde 15 seviyesine geldi. Tarıma dayalı sanayi modeli konusunda şimdilik bu kadar diyelim.

Leave a Reply

Your email address will not be published.