Bundan bir önceki yazı dizimizde, finansal enstrümanların kısıtlılığının bölgesel gelişimi olumsuz etkilediğini dile getirmiştik. Tarıma dayalı sanayi modeli konusunun Marmara ve Ege bölgelerine yönelik etkilerini anlattığımız yazı dizimizin ikinci bölümünde ise, diğer bölgelerimizi ele almaya devam edeceğiz.
Tarımsal üretimde finans kaynaklarının kısıtlılığına rağmen Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yetişen ürün grup gruplarına değinerek, üreticinin özellikle girdi maliyetlerinin azaltılmasının önemine değineceğiz. Solucan gübresi üretiminden bağımsız olarak ele aldığımız bu konu başlıklarında devlet, çiftçi ve tüketici özgülünde yaşanan sorunlara ışık tutmayı hedefliyoruz. Türkiye’de tarıma dayalı sanayi modelinin geliştirilmesi gerekirken, ‘tarım ülkesi’ olma konumundan giderek uzaklaşıyor. Sürdürülebilir tarım ve finans sorunları kapsamında bölgesel değerlendirmeler yaptığımız yazımızda, tarım sektörünün kanayan yaralarına çözüm arayışımız devam edecek.

Tarıma dayalı sanayi modeli : gelişimin temelinde sürdürülebilir tarım yatıyor
Bu kapsamda üretilen projelerin temelini oluşturan finansman konusu bu alandaki yaşanan sorunlar, projeleri de etkilemeye devam ediyor. Tarıma dayalı sanayi modelinin bel kemiğini oluşturan ‘sürdürülebilir tarım’, özel sektörle iş birliğiyle harekete geçmelidir. Başka bir ifadeyle, tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesi ve fabrikalarla entegrasyon sürecinin ivedilikle hayata geçirilmesi önem taşıyor. Türkiye’de tarımsal üretimi merkezine alabilen, sektörde sağlanacak finansal enstrümanların zenginliği ve üretici odaklı tarım politikaları verimden bahsetmek mümkün olacak. Başta devlet mekanizması ve karar vericiler olmak üzere, tarımın sanayiye entegre edilmesi, üreticinin yaşandığı sorunlara geniş çerçeveden ele aldığımız benzer yazı dizilerimiz sayfamızda devam edecek. Bu çerçevede özellikle tarım sektöründe popülist söylemlerden hızla uzaklaşılması ülke değerleri ve ekonomisi açısından kayda değer önem arz ediyor.
Tarım politikalarında popülist söylemler yerini artık eyleme bırakmalı
Burada şunları da belirtmek de fayda var. Sanayi alanında inovatif ve katma değerli ürünlere odaklanan Türkiye ekonomisinin, söz konusu aşamaya gelebilmesi için de tarım ve hayvancılığa ağırlık vermesi gerekiyor. Zira ülkemiz, daha önceki yazılarımızda da altını çizdiğimiz üzere iklim, toprak, ürün deseni, güneşlenme süresi, tarıma elverişli arazileri, insan gücü ile tarım alanında halihazırda ciddi potansiyele sahip. Fakat gelinen aşamada gerek çiftçimiz gerekse özellikle solucan gübresi üreticilerinin unutmaması gereken bir gerçek var ki; o da tarım ülkesi Türkiye, sadece beş tarım ürününü ithal etmiyor. Yani başka deyişle; kayısı, fındık, üzüm, narenciye ve fıstık dışında tüm tarım ürünlerini ithal ediyor. Bu durum, Türkiye’nin tarım politikalarında çiftçisini sürüklediği açmazı açıkça gözler önüne sürüyor. Bir süre sonra anlaşılacak ki, sanayide de tarımda da olması gereken ‘ÜRETİM‘dir. Türkiye çiftçisi üretti, üretiyor ve üretmek istiyor.
Ekonomik büyüme sanayi ile değil, tarımsal üretimle başlayacak
Partiler üstü bir memleket meselesi konumuna ulaşan tarımsal üretime, devlet gereken önemi vermeli. Çiftçinin sorunları dikkate alınmalı, beton politikaları yerini tarımsal üretime bırakmalı. Geldiğimiz nokta itibarıyla da görüyoruz ki, betona yönelik suni büyüme değil, tarımda reel üretim bizi kurtaracak. Merak ettiğimiz ve özendiğimiz Avrupa ülkelerinde de gelişim ve ekonomik büyümenin sanayi ile değil, TARIMSAL ÜRETİM ile başladığının farkında mıyız? Çiftçinin tüm sorunlarının farkında olan biz, solucan gübresi üreticileri olarak şunu söylüyoruz: “Değişim önce toprak da başlayacak, topraktaki değişim ise organik ve biyolojik solucan gübresi üretimi ile başlayacak. Kimyasal veya sentetik gübre kullanımını size dayatanlar, uzun ve orta vadede kazandılar. BİZ ve TOPRAKLARIMIZ KAYBETMEYE ÇOK YAKINIZ, hatta kaybediyoruz. Solucan gübresi KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ.”
Karadeniz Bölgesi
Bölgenin yüzde 20’sini ekili dikili alanlar oluşturuyor. Yüz ölçümü oldukça geniş olan bölgede arazinin engebeli, tarım arazilerinin sınırlı ve dağınık olması göz önünde alındığında söz konusu oranın oldukça düşük olduğu görülüyor. Karadeniz Bölgesi’nde Bafra ve Çarşamba Ovaları, Düzce Ovası ile Karadeniz ardındaki Erbaa, Niksar, Suluova, Bolu, Turhal ovaları bölgenin en önemli tarımsal alanlarının başında geliyor. Bununla birlikte dar bir şerit şeklinde uzanan kıyı ovaları tarıma uygun araziler olarak karşımıza çıkıyor. Engebeli yapısı nedeniyle bölgede makineli tarım oldukça zor. Bu nedenle tarım çalışmaları genellikle insan ve hayvan gücüne dayalı olarak yapılıyor.
Bölgede en fazla yetiştirilen tarım ürünleri çay, fındık, mısır ve pirinçtir. Türkiye’de çay tarımının yapıldığı tek bölge Karadeniz’dir. Yine aynı şekilde Türkiye’de yetiştirilen fındığın büyük bölümü de buradan üretiliyor. Özellikle Ordu ve Giresun bu konuda ilk sırada yer alıyor. Bafra ve Çarşamba ovaları ülkenin pirinç üretiminin yaklaşık yarısını karşılıyor.
Akdeniz Bölgesi
Akdeniz,16.5 milyon dekarla Türkiye’nin en fazla tarım alanına sahip bölgeleri arasında beşinci sırada yer alıyor. Bölgedeki üreticinin sorunları her ne kadar Türkiye geneli ile paralellik gösterse de yine de dile getirmekte yarar var. Bölgede küçük ölçekli, çok parçalı işletmelerin ağırlıklı olması bölgenin zengin potansiyeli ile zıt bir durum meydana getiriyor. Ayrıca, üreticilerin pazar güçlerinin olmayışı, dolayısıyla ürünlerin ucuza satılması, gelir düşüklüğüne neden oluyor. Bu durumda çiftçilerin pazarlamaya yönelik güçlendirilmesi, pazarlık güçlerini artırmaya yönelik araçların devreye alınması elzem bir durum teşkil ediyor.
Çukurova
Bölgede tarım alanları sınırlı olmasına rağmen kıyı şeridinde en önemli ekonomik etkinliği yine de tarım oluşturuyor. Bölgenin önemli tarım alanları arasında Çukurova, Amik ve Antalya ovaları başı çekiyor. Tarım alanlarından yıl içinde birden çok ürün alma bakımından en elverişli koşullara sahip olan Akdeniz Bölgesi’nde buğday, pirinç, pamuk, gül, turunçgiller, muz, haşhaş, şeker pancarı, zeytin, üzüm, soya fasulyesi, yer fıstığı ve mısır yetiştiriliyor. Bölgenin hemen her tarafında yetiştirilen buğday, Çukurova’da pamuk ekilmeyen alanlarda da ekilmesiyle dikkat çekiyor. Hatay’da Amik Ovası’nda, Kahraman Maraş çevresinde ve Silifke civarında ise pirinç yetiştiricilerini görmek mümkün. Pamuk ise başta Çukurova olmak üzere diğer kıyı ovalarında yetiştiriliyor. Türkiye pamuk üretiminin yaklaşık yüzde 33’ünü bölge tek başına karşılıyor.
Isparta
Özellikle Isparta ve Burdur çevresinde gül tarımı yapılırken, turunçgiller bakımından zengin bir ürün desenine sahip olan bölgede kıyı boyunca Finike, Antalya, Alanya, Anamur, Silifke, Mersin, ve Dörtyol’da turunçgil üretimine rastlamak mümkün. Türkiye turunçgil üretiminin yaklaşık yüzde 89’unu yine Akdeniz bölgesi karşılıyor. Alanya ve Anamur çevresinde yetiştirilen muz ise Türkiye’de yetiştirilen muzun tamamını karşılıyor. Haşhaş ve ve şeker pancarı Göller Yöresi’nin ürünlerindendir. Ayrıca, kıyı şeridinde hemen her yerde yetiştirilen zeytin ve üzüm daha çok pamuk tarımının kârlı olması nedeniyle fazla tercih edilmez. Buna ilave Türkiye’de seracılık faaliyetlerinin en yaygın olduğu bölgede, turfanda sebze ve meyvecilik faaliyetleri de gelişmiştir. Mersin-Antalya kıyı şeridi turfanda sebzeciliğin en yaygın olduğu yerler iken süs bitkiciliği konusunda da bölge son yıllarda kayda değer oranda yatırımlar bulunuyor.
Tarıma Dayalı Sanayi Modeli – Sürdürülebilir Tarım ve Finans Sorunları. Tarıma dayalı sanayi modeli odağına sürdürülebilir tarımı koyarak, fabrikalar ile entegre bir yapıda hareket eden üretimi merkeze alan Türkiye tarım sektörü, finansal enstrümanlarda…

Leave a Reply